24 Aralık 2008

Ölülerin Bekçisi

Asuka’nın harabeleri arasında kara cüppeli uzun boylu bir adam yıkık yolda ilerliyordu. Yıkılmış hayaletlerin beldesiydi burası Mirharch’ın eski krallığıydı. Yıkık harabelerin arasında Toroch’un yıkık kalmamış tek yeri olan kraliyet sarayı gri bir pus halinde yükseliyordu. Tozlu gri bir dünyaydı burası sisler için de köhne bir virane...

Slang Residium tozlu yoldan eski sarayın kırık basamaklarına adımını attı. Karanlığın hüküm sürdüğü harap olmuş odalardan viran olmuş salonlardan geçti. Cüppesinin hışırtısı hariç her şey sessizdi. Arada bir rüzgâr uğulduyordu. Bir gölge gibi süzüldü çatlak yıkılmak üzere olan duvarların arasından. En sonunda geniş bir odaya çıktı. Bir zamanlar Mirharch’ın oturduğu taht salonuydu burası. Eski günlerde Mirharch’ın hüküm sürdüğü bu salon örümceklerin çivit attığı Gölgelerin arsında görünmeyen yaratıkların gizlendiği bir viraneye dönmüştü.

Salonun bir köşesinde kenarlarını örümcek ağları sarmış eski bir havuz duruyordu. Havuzun içi siyah balçık gibi bir sıvıyla doluydu ve kaynatılıyormuşçasına fokurduyordu. Büyük kabarcıklar beliriyor, sıvıdan çıkan buhar zehir gibi her tarafa dağılıyordu. Ölülerin Havuzu” diye mırıldandı Slang havuza daha da yaklaşarak. Kukuletasını yavaşça açtı. Uzun, iki yana dağılmış yüzüne düşen kahverengi saçlar, soluk bir beniz ve hırsla parlayan bir çift mavi göz çıktı ortaya. Ölümün ötesine geçe bilecek miyim? Diye düşündü Slang bir an için sonra kendine gelerek iç karartıcı fokurdayan zift gibi sıvıya baktı. Bir kadın gibi uzun tırnaklı elini cübbesinden içeri soktu ve küçük mor bir kese çıkardı. Kesenin içindeki bir miktar beyaz tozu öteki avucuna döktü.

“Bunu yapmaya kararlı mısın?” arkasından bir ses.

Slang ani bir refleksle hemen arkasına döndü. Dönerken kara cübbesi havanmış elindeki beyaz toz yere saçılmıştı. Hemen gözleri birisini aradı. Daha iki dakika öncesinde boş olan tozlu tahtta bir adam oturuyordu. Adam uzun kirli bir ceket giymişti. Çok eski zamandan kalma yarı yarıya paslanmış bir zincir zırh kahverengi ceketinin arasından gözüküyordu. Siyah yırtık bir pantolon ve çamurlanmış kahverengi bir çizme giymişti. Yüzü karanlığın içinde kalıyor olsa da Slang onun ona kıs kıs gülerek baktığından emindi. Slang aklındaki bir ölüm büyüsüne hazırlandı bir yandan da adama dikkatlice bakıyor. Onun ne tür biri olduğunu merak ediyordu.

“Kararın nedir?” dedi adam gülerek “Yoksa burada dünyanın sonuna kadar beklemeyi mi yeğlersin.”

“Sen kimsin” dedi Slang ölüm büyüsünün sözleri dilinin ucundaydı ama bu garip kılıklı heriften birkaç cevap öğrenmek istiyordu.

“Burada benim kim olduğum önemli değil genç yabancı.” dedi adam sert bir sesle “Önemli olan senin kim olduğun burada sayılması çok uzun zamandan beri yaşıyorum ve son üç yüz yıldır kimse buraya uğramıyor. Hal böyle olunca soru sormak benim hakkım sence de öyle değil mi?”

Slang kafasını evet anlamında salladı. Bakalım bu adam ne sorarsa sorsun diye düşündü ne de olsa birazdan ölecekti. “Benim adım Slang Residium Algarların başrahibiyim. ve bu işi yapmaya kararlıyım.”

“Kendine çok güveniyorsun Başrahip” dedi adam fısıltıyla “ Oysa ölüleri diriltmek o kadar kolay değildir. Bir başrahip için bile…”

“Sen kimsin? Ayrıca benim buraya ölüleri diriltmek için geldiğimi nerden biliyorsun?” dedi Slang öfkeyle Bu adam ölüydü ona göre hem de leş gibi ölü.

“İkinci sorunun cevabı Başrahip, tahmin diyelim istersen. Hiç kimse bu lanetli yere şu kokuşmuş taşları incelemeye gelmez. Ayrıca bu havuzda kimsenin yüzmek için yanında durmaz. İlk sorunun cevabına gelince beni Greece diye çağır, Wallece Greece”

“Peki, sen burada ne yapıyorsun?” diye sordu Slang

"Eskiden Mirharch’ın baş veziriydim.” diye cevapladı Greece “Şu koca tahtında kendini bir şey zanneden Mirharch’a hizmet ederdim. Ama şimdi Kurulduğu tahta ben oturuyorum ve bir zamanlar çok üstün olan krallığın taştan viranesine ev sahipliği yapıyorum.”

“O lanetten nasıl kurtuldun?”

“O lanet sadece kendi ırkını kapsıyordu. Ben bir Ask değilim. O yüzden beni etkilemedi. Diğer yabancılara ne olduğunu soracaksan onlar korkudan doğuya kaçtılar. Ben burada kaldım birisi bu ölüleri sahiplenmesi gerekiyordu.”

“Ölülerin neresini sahipleneceksin ki ölü ölüdür. Kimse onların sahibi olamaz.”

“Senin daha demin yaptığın çok farklı bir şey değildi Başrahip.” dedi Greece ayağa kalkarak.

Slang bir an adamın heybetiyle geriye çekildi. Nerdeyse havuzun kenarına kadar gelmişti. Greece çok iri yapılı olmamasına karşın kaslıydı. Kır düşmüş gür siyah saçları köşeli çenesi. Yıpranmış bir yüzü vardı. Asıl korkutucu olan gözleriydi, parlak gri saydamsı gözleri. Öyle ki göz bebeği yoktu bile sadece gri gözleri geri çekilen uzun boylu sıska bir adamı yansıtıyordu.

“Buraya senden önce birçok adam geldi Başrahip.” dedi Greece gülerek “Hepside şu arkandaki ölüm havuzunu boyladı. Senin sonunda pek farklı olmayacak”

Slang Residium aklındaki ölüm büyüsünü bir türlü hatırlayamıyordu. O korkunç gri gözlere kilitli kalmıştı. Başka hiç bir şey aklına gelmiyordu. O gözler kendisini bir mengene gibi sıkıyordu. Haykırmamak için kendini zor tutan Slang sendeledi. Bir an Greece’in eli bulanıklaşıp ceketine gitti. Orada omzundaki kayışa bağlanmış kemik saplı bir hançeri tutup hızla Başrahibe fırlattı. Bir an kaybolan göz teması. Slang’ın ölüm büyüsünü hatırlamasını sağladı son bir çabayla haykırdı.

“ ANNİA MORT- ”

Ama başrahibin sözleri yarıda kesildi. Önce kesilen cüppenin hışırtısı sonrada metalın ete girmesinden çıkan ses duyuldu. Hançer sapına kadar Slang Residium’un karnına saplandı. Slang derin bir acıyla gözlerini açtı. Ağzından kurtulan bir kandamlası çenesine ilerledi. İki eliyle de hançerin sapını gevşekçe kavradı. “Ölüm” diye mırıldandı. Havuza düşmeden. Sonra kendini bıraktı. Gözleri tavanda ölümün kucağına işte böyle düştü Slang Residium. Siyah katranımsı sıvı onu cüppesiyle beraber yuttu ve Algarların başrahibi ölülerin arasına katıldı.

Greece havuzun kenarına kadar yürüdü. İçindeki sıvıya şöyle bir göz attı. Fokurdayan sıvı ve buharda daha önce birisini yutmuş olmasına rağmen hiçbir değişiklik yoktu. Greece tahtın yanına gidip biraz yanındaki kırmızı tuğlayı çevirdi. Köşedeki duvar bir kişiyi alabilecek şekilde sessizce açıldı. İçerde kör bir karanlık uzanıyordu.
Ama Greece’in gözleri bu karanlığa alışıktı. Gitmeden önce arkasını dönerek Eski taht salonuna baktı. Bir sürü kişiye mezar olmuştu bu oda bir sürü hırslı büyücüler ölüleri kontrol etmek istemişti. Hepsini de teker teker haklamıştı. Asla vazgeçmeyecekler diye düşündü havuza bakarak asla öldürülmekten vazgeçmeyecekler. Sonra dönüp sesiz adımlarla ilerleyerek karanlığa karıştı ve böylece Robin’in bir düşmanı daha ortadan kaldırılmış oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder